Ana içeriğe atla

Örgün ve Özel Eğitimde Yaratıcılık Üstüne Bir Deneme


Her çocuk öğrenmek ve gelişmek için olağanüstü, bireysel bir kapasiteye sahiptir. Eğitim yıllar boyunca bu kapasiteyi ortaya çıkaracak güç olarak görülmüştür. Eğitim insan aklı için gerçekten güçlü ve önemli bir yöntemdir fakat inanıyorum ki çocuklarımıza verdiğimiz eğitim sistemi onların kendi kapasitelerini keşfetmeleri ve problemleri çözmek için yaratıcı yollar geliştirmeleri açısından yeterli olmamaktadır.

Günümüzde dünyanın genelinin kullandığı eğitim sistemi 19. yüzyılda endüstriyel akımla birlikte dünyanın mekanizm görüşünün etkisine girdiği zamanlarda ortaya çıkmıştır. Bizler de bu etkiyle birlikte çocuklarımıza sanki bir makinenin düzgün çalışması gereken bir parçasıymış gibi davrandığımız ve günümüzde de hala var olan bir eğitim sistemi geliştirdik. Fakat dünya artık değişiyor ve bu değişimle birlikte çocuklarımıza eğitilmeleri gereken bir görev gibi davranmaya son vermeli ve daha iyi bir gelecek için umutlarımız anlayışıyla yaklaşmalıyız. Çocuklarımıza, bizim onlar  için sahip olduğumuz dünya görüşünü öğrenecekleri değil fakat dünyaya karşı kendi görüşlerini geliştirebilecekleri bir fırsat vermeliyiz. Bunu da gerçekleştirebilecek bir eğitimin anahtarı yaratıcılıktır. Sir Ken Robinson diyor ki “Çocuklara hata yapmaya ve orijinal olmaya hazırlanmayı öğretmemiz gerekli. Dünya her geçen gün daha çok dinamikleşmekte ve uyum sağlayabilmek çok değerli bir kazanım halini aldı. Yaratıcı zeka, genç insanların giderek karmaşıklaşan ve tahmin edilemez bir dünyada yer edinebilmelerini sağlayan özellikler bütününü ortaya çıkarıyor.

Yaratıcılık, düşüncelerin oluştuğu, geliştiği ve başka bir şeye dönüştüğü tam bir süreçtir. Bu niteliklere sahip olan kişi yaratıcı olma kapasitesine de sahiptir. İyi bir eğitim sistemi rasyonalizme verdiği ağırlık kadar sanata, beşeri bilimlere ve fiziksel eğitime aynı ağırlığı vermelidir.

Yaratıcılık ve estetik ayrı düşünülemez iki konudur ve birlikte eğitim alanında çok büyük öneme sahiptirler. Dünyanın her tarafında eğitimciler bu önemin farkına varmaya ve eğitim sistemlerinin 21. yüzyılın giderek karmaşıklaşan ve zorlayıcı taleplerine karşı daha iyiye yönelik değiştirmenin gerekliliğini fark etmeye başladılar.
Dünyadaki eğitime karşı değişen bu bakış sadece örgün okulların da dışına yayılmalı aynı zamanda özel eğitimde de kullanılabilmelidir. Asıl amacını bireyleri hayatın içine dahil etmek ve eşit haklar tanımak olan bir alanda estetiksel yollar eğitime dahil edilmeli ve yaratıcılık kutlanmalıdır. Her çocuğa kendilerini istedikleri şekilde ifade etme şansını vermek onları başkaları tarafından verilen etiketlerden kurtulmalarını sağlamak demektir. Peki kişilerin eğitiminde, bu estetiksel yaratıcı yolları nasıl kullanabiliriz?


Herkesin kendine has bir öğrenme yolu vardır fakat genel okullarda kullanılan öğrenme yöntemleri dinlemenin, not almanın ve alınan notu ezberlemeye çalışmanın ötesine pek geçmez. Son yıllarda, farklı öğrenme yolları ve tercihleri olan çocuklara ulaşmaya yardımcı birçok yeni öğrenme metotlarına uyum sağlanmaya dair adımlar atılmaktadır. Bu öğrenim şekilleri ne kadar kapsayıcı ve geniş ise çocuk kendi potansiyelini en üst düzeye çıkaracak şekilde bu sistemden yararlanabilir. Bu yaklaşım özellikle öğrenme güçlüğü yaşayan veya geçmişte klasik öğrenme yöntemleriyle eğitim almakta sorun yaşamış ve başa çıkma ile alakalı sorunu olmuş çocuklarla ilgilidir. (Debenham,2014) Öğrenim şekilleri estetiği ve sanatı kapsadıkça yaratıcılığa yer vermeye başlar. Bunu anlamak için öncelikle bu kavramları anlamlandırmak gerekir.

Ringsted ve Froda (2008) Estetik kavramını, duyular yordamıyla kazandığımız teorik karşıtı anlayış olarak tanımlar. Öyleyse estetik ve bununla birlikte gelen kavramlar sadece duyusal motor sistemi çalışan kişiler tarafından tecrübe edilebilir mi demektir? Tabii ki de hayır. Fink Jensen ve Nielsen estetik algısının sadece duyularla bir objeyi algılamaktan öte olduğunu savunur ve önemli olanın objeyi algıladığımız süreç olduğunu söylerler. Estetiksel ve yaratıcı öğrenme yolları sadece var olanı görmekle alakalı değil fakat kendi yaratıcılığını keşfetme süreci ile senin ve sana özel, yeni olan bir şey üretme tecrübesini kapsar. Eğer ki insansal aktiviteler sadece eskiyi tekrar üretmekle sınırlı kalsaydı insan dediğimiz varlık sadece geçmişe yönelmiş, geleceğe adapte olamayıp geçmişte yapılanı geliştiremeyen bir varlık olurdu. İnsanı gelecek doğrultusunda ileriye iten, kendi geleceğini oluşturan ve geçmişini başkalaştıran güç; onun yaratıcılığıdır. (Vygotsky,2004,s.3). Dünyayı şekillendiren ve ondan anlam çıkaran şey düşünce ve hayal gücümüzdür. Tam da bu sebeple çocuklara kendi kapasitelerini ortaya çıkarabilecekleri yaratıcı bir şekilde eğitim vermek gereklidir.

Vygotsky der ki;

Yaratıcılığa sadece çok az sayıda kişinin sahip olduğuna dair genele yayılmış bir düşünce var...bu doğru değil. Eğer biz yaratıcılığı ‘yeni bir şey yaratmak’ şeklinde asıl ve doğru olan psikolojik anlayışı ile algılarsak, bu yaratıcılığın her insanda bir şekilde var olduğunun göstergesidir ve çocukluğun sürekli bir yoldaşıdır.”

Örgün eğitim sistemlerinde yeteneklerimizi ve hayal gücümüzü çok az derecede kullanmaktayız. Oysa sahip olduğumuz şey doğru oluşturulmuş bir ortamla birlikte gelişebilen büyük bir kaynağın ta kendisidir. Bu kaynak eğitimci tarafından oluşturulan doğru şartlar altında kendisini gösterir. Bir eğitimcinin var olan bu kaynağı ortaya çıkarmak için en güçlü yöntemi oyun, güzel sanat, el sanatları ve öyküleme gibi yaratıcı öğrenme yollarını sınıf ortamında kullanmasıdır. Bu tarz öğrenim şekillerinde tecrübe ederek öğrenilen bilgi hem örgün hem de özel eğitim de çok daha kalıcıdır.

Oyun oynamak her çocuk için önemlidir ve gelişimde ilerleyen doğal bir süreçtir. Oyun konsepti çocukların becerilerini arttırıp fiziksel, bilişsel ve duygusal gelişimlerini olumlu etkilediği gibi aynı zamanda kendi başlarına yeni şeyler keşfetmelerine hayal güçlerini kullanmalarına yardımcı olur. (Vanderohe,2011). Oyun çocukların gelişmesini ve yeni bilgilere karşı yaratıcılık potansiyellerini kullanmalarını sağlar. Oyun dönemi çocuk gelişiminin kritik ve olmazsa olmaz bir parçasıdır göz ardı edilemez.

“Yaratıcılık sürecini erken çocukluk dönemi ile ilişkilendirebiliriz, özellikle de oyun konseptiyle...bu dönemdeki tüm çocuklar yaratıcılığın en gerçek ve otantik durumlarını ortaya koyarlar.” (Vygotsky,2004, s.6)

Oyun çocukluğun erken dönemlerinde başlar ve yaşam boyu devam eder; çocuğun sosyalleşmeyi, düşünmeyi, problem çözmeyi, olgunlaşmayı ve en önemlisi eğlenmeyi öğrendiği yerdir. (Anderson-McNamee,2010) Geçmişte özel eğitimde çocukların oyuna ilgi duymadığı hatta ihtiyaçları sebebiyle oyun oynayamayacağı görüşü hakimdi. Bu alanda yapılan araştırmalar özel eğitimli çocukların da oyuna ilgisi olduğunu göstermiş ve nasıl bir oyun şekli kullanılabileceğinden bahsetmiştir. Özel eğitim kendi içinde büyük bir çeşitlilik taşır ve bu farklılıklar her çocuğu tek ve biricik yapan şeydir; bu onların oyun yolu ile öğrenemeyeceğini değil, oyun oynamak ve öğrenmek için kendilerine özel ve eşsiz yolları olduğunu anlamına gelmektedir. Eğitimciler olarak her çocuğun kendi fikir ve becerilerini gösterebilecekleri ortamı oluşturmak bizlerin elindedir. Teknoloji özel ihtiyacı olan çocukların oyuna dahil olmasına yardımcı olan en büyük araçlardan biridir. Teknolojinin tekerlekli sandalyeden tutun da uzaktan kumandalı kontrol ünitelerine kadar farklı seviyelerde kullanımı ile birlikte özel ihtiyacı olan çocuklar fiziksel ortamlara ve bilgisayarlar gibi teknolojik aletlere ulaşabilmektedir. (Frost,2008)

Eğitimde Yaratıcı Öğrenme Yolları

Medya Kullanımı

Günümüzde teknoloji hayatımızın her köşesinde var olmakta ve çocuklarımız bunun içine doğmaktalar. Medya teknolojisi ve kültürü genç çocukların hayatında önemli bir yere sahip ve bunun etkilerini eğitimde görmek kaçınılmazdır. Medya kullanımı öğrenimi genelde çocuğun ilk yıllarında evde öğrenebileceği bir beceri haline gelmiştir ve bu da bu yöntemlerin eğitimde de kullanılması gerektiğinin bir göstergesidir. Bizim ele alacağımız şekildeyse bu teknolojiyi yaratıcı yollarla nasıl kullanacağımız önemlidir. Çocukların medya kullanımını eğlenceli ve yaratıcı yollarla öğrenmesini sağlamak eğitimcilere de yardımcı olabilir.
Klerfelt (2010) yaptığı araştırmalarda çocukların dijital yollarla hikâye anlatımının çocuk ile eğitimci arasındaki ilişkiyi çocuğun öğrenimini destekleyecek şekilde uygulanabilirliğini göstermiştir. Hikâye anlatımı erken çocukluk dönemi eğitiminde etkili bir yoldur. Aynı zamanda çocuklar kendi hikayelerini yaratmayı ve medya kullanımı hikâyeyi okuyup dinlemekten daha eğlenceli bulaktadırlar. Özel ihtiyacı olan bazı çocuklar için genelde kullanılan yollar etkili olmayabilir böyle bir durumda dijital hikâye anlatımının sunacağı çok şey vardır.

Haddad dijital hikâye anlatımının kullanımını şu sözleriyle açıklamıştır;

Dijital hikâye anlatımı öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların daha iyi öğrenip yeni beceriler geliştirmelerini sağlayacak yaratıcı birçok fırsat sunmaktadır. Böyle sofistike bir yazılımın, değişik uygulamaların bulunması yazmakta zorlanan çocukların hem evde hem de sınıfta eğitime dahil olmalarını sağlamaktadır.(2018)

Dijital hikâye anlatımı çocukların nasıl başlayacaklarını kendi seçtikleri hikayelerini birçok farklı ve yaratıcı yolla geliştirebilecekleri ve ortaya koyabilecekleri yollar sunmaktadır.

Güzel Sanatlar ve Elişi

Değişen eğitim perspektifleriyle güzel sanatlar ve el işlerinin kullanımının sınıftaki önemini unutmamak gerekir. Güzel sanatlar içinde çizim, boyama, dans etme ve müzik gibi dalları kapsayan çok büyük bir alandır. Çoğu insanın sadece boş zaman değerlendirici olarak gördükleri bu aktiviteler sınıf ortamında çocukların gelişimi ve eğitimi için kullanılabilir. Sanatın aktif kullanımı sayesinde bir çocuk gelişiminin mihenk taşlarını sakin, yaratıcı ve eğlenceli bir ortamda gerçekleştirebilir.

Yassa, makalesinde;

“Güzel sanat ve elişi sayesinde, çocuklar fikirlerini özgürce keşfetmelerini sağlayacak hayal güçlerini gösterirler. Sanat bir çocuğun farklı materyallerle denemeler yapmasını ve yeni metot ve yöntemler bulmasını sağlar.” diyerek sanatın çocuk gelişimi ile alakalı öneminden bahsetmiştir.

Güzel sanatlar ve elişi ile alakalı hala devam eden tartışmalardan da bahsetmek gerekir. Erken çocukluk dönemi eğitimcileri güzel sanatların mı yoksa el işinin mi eğitimde daha etkili olduğu konusunda tartışmalar sürdürmektedirler. Bunun sebebini anlamak için öncelikle bu kavramları açıklamak gerekir.

El işi, genelde ucu kapalı olan, bir formül veya bir tarife dayanan, tüm katılımcıların aynı yönergeleri takip ettikleri ve sonuçta aşağı yukarı aynı ürünle karşılaşılan aktivitelerdir. Güzel sanatlar ise ucu sınırlandırılmamış, elimizdeki materyaller ile orijinal bir beyan veya ifade yaratılan anlamlı bir süreci kapsar. (Rayme,2006)
El işi yapımı adım adım takip edilen bir süreçtir ve öğrenci bu adımları öğretmenin gösterdiği şekilde takip etmelidir yoksa ortaya çıkan sonuç yanlış veyahut eksik olarak tanımlanabilir. Sınıf ortamında elişi kullanımını destekleyen eğitimciler bunun çocuklara eşit şekilde üretme şansı verdiğini, motor becerilerini geliştirdiğini ve sonucu değerlendirmenin daha kolay olduğunu savunmaktadır. Fakat gerçek şu ki elişi yapımında yaratıcılığın yeri kısıtlıdır çünkü çocuk öğretmeninin gösterdiğinin aynısı ortaya çıkarmaya çalışır.
Nihai amacımız çocuklarımızın hayal gücünü kullanabilen yaratıcı bireyler olmalarını sağlamak ise elişi sınıf ortamında kullanılacak tek sanatsal yöntem olmamalıdır. Elişi yapımı tabii ki göz ardı edilmemelidir çünkü bireyin motor becerileri ve bilişsel gelişimi için önemli basamaklarda yardımcı olmaktadır ama bu kullanım tek başına yeterli değildir, eğitimciler olarak hem el işi hem de güzel sanatları eğitim içeriği olarak kullanmalıyız.
Güzel sanat aktiviteleri yaratıcı olmak için daha fazla olanak sunar çünkü önceden belirlenmiş bir bitiş noktası bulunmaz ve bunun kararını çocuk kendisi verir. Ayrıca çocuklar arası sosyal gelişimi de olumlu yönde etkiler birlikte sanatsal aktiviteye dahil olan çocuklar bu süreçle alakalı tartışırlar ve ortaya çıkan sonuçtan daha değerli olan şey bu sürecin kendisidir. Güzel sanatların ve el işinin eğitime dahil edilmesi ve desteklenmesi çocuklarda yaratıcı düşünme, problem çözme ve gelişim için gerekli olan refleksivitenin temellerinin daha sağlam atılmasını sağlamaktadır. (Mclennan,2010)
Özel eğitim açısından ilk bakışta el işi kullanımının daha etkili olabileceğini düşünebiliriz çünkü çocukların belli aşamaları takip edip etmediğini görebileceğimiz bir ortam sunar. Fakat tüm çocuklar gibi herhangi bir engeli olan bir çocuk da en az yaşıtları kadar yaratıcı olmaya ihtiyaç duyar ve kendi eserini yaratmayı ve sonunda yaptıkları için yargılanmayacakları bir işte hayal güçlerini kullanmayı isterler. Onlara üstüne düşünebildikleri ve kendilerini gösterebilecekleri olanakları sunmak eğitimcilere de çocukların farklı yönlerini görme olanağı sağlamaktadır. Estetiksel yöntemleri sınıf ortamında kullanarak birlikte ve bireysel yapım sürecini takdir etmiş oluruz. Bu hedefleri gerçekleştirmek için ‘Common Third’ teorisinden bahsetmek gereklidir.
Common Third, yetişkin kişinin çocuk ile birlikte eşit bir şekilde paylaştıkları bir eylemi ve bu süreci kapsayan metottur. Common Third yapılan aktivitenin dışında her katılımcının bir şey katabildiği ortak bir paylaşımdır. (Jensen,2014)
Jensen bu metodu, yetişkinin ve çocuğun birlikte sıfırdan başladıkları, birlikte öğrendikleri ve zorluklara karşı çıkış yollarını birlikte buldukları aktivite kullanımı olarak tanımlar. Önemli olan şey birlikte geçirilen süreç ve bu süreçte yapılan paylaşımın kendisidir. Bu da herkesin kendine ait olan bir fikrini ve eserini ekleyebileceği eşit katılımlı bir ortam oluşturur. Bu aktivitenin tek şartı hem eğitimcinin hem de çocuğun katılma istediğidir. Öyle ki bir sanat projesinden yeni bir dans konsepti öğrenmeye, birlikte bir bahçe kurmaktan bir müzik grubu oluşturmaya kadar aktiviteleri içine alır. Bu da bizlere bu metot ile kişilerin birbirinden öğrenebildiği, yaratıcılığın desteklendiği ve bireyin kendisinin takdir edildiği bir eğitim ortamının var olabileceğini gösterir.

Artık farklı bir çağda yaşadığımızı, eğitimin sisteminin değiştiğini ve değişmesi gerektiğini kabul etmeliyiz. Çocuklarımızın geleceği güzel kılacağına ve kendileri için daha iyi bir dünya yaratacaklarına inanıyoruz fakat buna inanmakla birlikte onlara kendilerini geliştirebilecekleri bir ‘günümüz’ vermeliyiz. Bilginin hazır olduğu düşüncesinden vazgeçmeli ve tam da bu sebepten ötürü her bireyi değiştirilecek değil geliştirilebilecek büyük bir fikir ve yetenek kaynağı olarak görmeliyiz. Eğitim buna giden bir yoldur ve yaratıcılıktan bağımsız düşünülemez.
Çocuklarınızı, kendi yenilik anlayışları ve yaratıcılıkları ile; detaylandırıp güzelleşebilecek, yaşayan boş bir kanvas olarak düşünün.” (Mclennan,2010)



Gözde Şiir


.



 .











Referanslar

D. Haddad,March 30 2018 “Digital Storytelling for Students With Learning Disabilities”  from

https://www.verywellfamily.com/digital-storytelling-learning-disabilities-2162274
 J.L. Frost, S.C. Wortham, S. Reifel,Play and Child Development, 2008 edition, p. 287-288.
J.Leinonen and S.Sintonen,Productive Participation – Children as Active Media Producers in Kindergarten,2014
.Jensen,J.(2014) Early Childhood Education. In E. Hygum, & P. Møller Pedersen (Eds.),Creativity and pedagogical practice (pp. 39-48). Aarhus, Denmark: VIA Systime.
Kaylor, M. (2007). Digital Storytelling for Students with Learning Disabilities. In R. Carlsen et al. (Eds.), Proceedings of Society for Information Technology & Teacher Education International Conference 2007 (pgs. 621-623). Chesapeake, VA: AACE.

L. Debenham ,7 Jun 2014,”Learning Styles for Children with Learning Disabilitiesfrom http://www.aboutlearningdisabilities.co.uk/learning-styles-for-children-with-learning-disabilities.html
M. Nilsson and B. Ferholt,Vygotsky's theories of play, imagination and creativity in current practice: Gunilla Lindqvist's “creative pedagogy of play” in U. S. kindergartens and Swedish Reggio-Emilia inspired preschools,2014.

R. Yassa, August 18 2015,”The importance of creative art in childhood education” from


https://growingmindsafterschool.com.au/blog/the-importance-of-creative-art-in-childhood-education/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Süpermen'i Beklerken (Waiting for 'Superman') Film Analizi

Waiting for  Superman sadece The Flaming Lips grubunun bir şarkısı değil. Aynı zamanda Amerikan eğitim sistemine eleştirel bir perspektiften bakan, ülke içerisindeki bireylerin okuma yazma oranlarını, eyaletlere göre başarılarını ele alan belgesel niteliğinde bir film. Filmi inovatif eğitimi de düşünerek yorumlayabilmek mümkün. Akademi ödüllü filmin yönetmeni Davis Guggenheim, düşük performanslı kent okullarını ‘bırakma fabrikaları’ olarak tanımlıyor ve bu kent okullara yönelik birtakım çözüm önerileri sunuyor. Film, devlet okulu sistemi içerisinde devam eden beş öğrenciyi konu alıyor. Eğitim sistemini iyileştirme adına eğitim reformcularının sunduğu çözümler filme gerçeklilik ve yararlılık katmasının yanı sıra günümüzün ilerleyen teknolojisi de düşünüldüğünde çözüm önerilerine birkaç şey daha ekleyebiliriz,  şöyle ki : Eğitimde teknolojiyi mutlaka bir amaç etrafında verimlice kullanabilmeli ve bu amacın kesinlikle öğrenci üzerinde işlevselliği de olabilme...

7.Koğuş Film Analizi

7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE Hepimizin merakla beklediği 7. Koğuştaki Mucize nihayet geçtiğimiz haftalarda vizyona girdi. Başrollerinde Aras Bulut İynemli, Deniz Baysal, Sarp Akkaya gibi isimlerin bulunduğu ve Mehmet Ada Öztekin yönetmenliğindeki filmi izlerken gözyaşlarımıza hakim olabilmek neredeyse hepimiz için imkansızdı. Henüz izleme fırsatını bulamamış okuyucularımız için de kısa özetlerle birlikte filmi karakter analizleri ve sosyal psikoloji bağlamında ele almak isteriz : Filmimiz, 7 yaşındaki kızı, Ova ile aynı zeka yaşına sahip olan Memo’nun haksızlıklarla mücadelesini, zihinsel yetersizliklerine rağmen evladı için her şeyi yapan bir baba oluşunu gözler önüne seriyor. Memo, bir gün koyunları otlatmaya çıkardığında başına hayatının dönüm noktası olabilecek bir talihsizlik gelir. Sözü geçer bir komutanın kızı oyun esnasında tehlikeli yerlere tırmanır ve Memo kıza gitmemesi için uyarılarda bulunurken, Ova ile aynı yaşlardaki küçük kız uçurumdan düşüp can verir. Bu esnada olay y...

Seyahat Üzerine Bir Röportaj

Okulumuzun kıymetli hocalarından Dr. Mustafa Otrar ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Öncelikle kendisini kısaca tanıyalım; 1971 Eskişehir (Merkez) doğumludur. İlkokulu (1982), ortaöğrenimini (1989) Eskişehir’de tamamladı. Aynı yıl girdiği Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Psikolojik Danışma ve Rehberlik Lisans Programı’ndan mezun oldu (1993). Rehber Öğretmen olarak Bingöl ve İstanbul’da görev yaptı. 1995 yılında Araştırma Görevlisi olarak Marmara Üniversitesi’ne göreve başladı. 1997 yılında Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde Eğitimde Psikolojik Hizmetler alanında yüksek lisansını tamamladı. Ocak 2006’da Doktora eğitimini tamamlayan Mustafa OTRAR, halen Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nde Ölçme ve Değerlendirme Anabilim Dalı Başkanı olarak çalışmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Genel olarak seyahatin hayatınızdaki yeri, ruh halinize etkisi nedir?  Hayatımdaki yerinden...