Ana içeriğe atla

Muzafer Sherif'in 30. Ölüm Yıl Dönümü



Bugün sosyal psikolojinin dünyaca ünlü isimlerinden Muzafer Sherif’in 30. ölüm yıl dönümü. Kendisini saygıyla anıyoruz. Çalışmalarını ve kendisini biraz daha yakından tanımaya ne dersiniz?


1906’da İzmir’in Ödemiş ilçesinde doğan Muzaffer Şerif Başoğlu, İzmir Amerikan Koleji’nin ardından İstanbul Dârü’l-Fünûnu Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirmiştir. 1929 yılında da psikoloji öğrenimi yapmak için ABD’ye gitti. Robert Woodworth ve Edwin G. Boring gibi ünlü psikologların yanında bulunmuştur.
Gordon Allport’tan etkilenen Sherif 1932’de Harvard Üniversitesi’nden yüksek lisans derecesini aldıktan sonra Almanya’ya geçmiştir. Burada Gestalt Psikolojisi’nin kurucularından olan Wolfgang Köhler ile tanışmıştır.

İnsanlar yaptıkları, hissettikleri şeylerin doğru ve uygun olduğundan emin olma ihtiyacındadırlar. Bu varsayımla Muzaffer Şerif, insanların diğer insanların davranışlarına bakarak bir muhtemel davranışlar yayılımı çıkardıklarını öner sürer. (Arkonaç, 2001) Sosyal Psikolojinin klasik 4 deneyinden biri olarak bilinen Otokinetik Etki Çalışmasını (1936) yaparken bir tür görsel algı yanılgısından faydalanmıştır. Bu deneyde birbirini tanımayan kişiler ilk olarak teker teker laboratuvara alınmış ve kişilere karanlık odada sabit duran bir ışık gösterilmiştir. Otokinetik etki sonucunda her dene ışığı hareket ediyor gibi görmüş ve ne kadar hareket ettiğine yönelik tahminlerini söylemiştir. Daha sonra bu kişiler gruplar halinde laboratuvara alınmış ve mesafe yargılarını yüksek sesle yapmaları istenmiştir. Burada görülen sonuç farklı standartlar geliştirmiş kişilerin bir araya geldiklerinde, standartlarından vazgeçerek ortak bir standart oluşturmuş olmalarıdır.
Bu çalışmayı özetleyecek olursak; gerçeğin belirsiz olduğu hallerde kişi belirsizliği yok etmek için bir yere tutunmak ister ve eğer başkaları ile beraber ise etkileşim sonucu bir standart yaratılır.

Gruplar arası ilişkiler, ön yargı ve stereotipler ile ilgili olan Gerçekçi Çatışma Teorisi ise Muzafer Sherif’in en önlü çalışmalarından biri olan Robber’s Cave Deneyi sonucu ortaya çıkmıştır.

Gerçekçi Çatışma Teorisi’ne göre farklı gruplar sınırlı kaynakların elde edilmesi gayesiyle mücadele içine girebilirler ve yine bu deneye göre grupların yakınlaşması ortak bir hedef altında toplanmalarıyla ilgilidir. Deney üç aşamadan oluşmaktadır. 1.aşamada birbirini tanımayan ve ortak özellikler barındıran (orta sınıf, beyaz, Protestan vs.) 22 çocuk kamp ortamında iki gruba bölündü ve kendilerine bir grup ismi belirlemeleri istendi. Gruplar kendilerine has bir kültür oluşturmaya başladılar.
İkinci aşama Rekabet aşamasıydı. Bu aşamada gruplar futbol, halat çekme gibi bazı yarışmalara katıldılar. Kazanan gruba ödüller verildi. Saldırganlığı bir grup normu olarak oluşturmuş The Rattlers grubu maç öncesi bayraklar asıp karşı gruba tehditler savurdular. Bir maç sonrası The Eagles grubu karşı grubun bayrağını yaktı. Kısa süre içinde şiddet olayları yaşanmaya başladı. Bu aşama sona erdiğinde gruplardan kendi gruplarını ve karşı grubu tanımlamaları istendi. Beklendiği gibi kendi grupları hakkında olumlu özellikler sayan çocuklar karşı grubu olumsuz özellikler ile tanımladılar.


Son aşamada gruplar rekabet içermeyen aktiviteler için bir araya getirildiler ancak Sherif, temasın yeterli olmadığını ve grupların ortak bir amaç için bir araya gelmeleri gerektiğini düşünüyordu. Bu doğrultuda aktiviteler planlandı. Örneğin çocuklar kampın su tankını birlikte onardılar. Sadece bir arada bulunmaları ön yargıyı kaldırmamıştır ancak ortak bir amaç için çalışmaları istenen sonuca ulaştırmıştır. Kutuplaşma ve gerginliğin düşürülmesi esnasında deneye katılan araştırmacılar bazı önemli noktaların farkına varırlar. Öncelikle, bir kere düşmanlık ve güvensizlik yerleştiğinde, aradaki kaynaşmayı sağlamak için sadece çatışma sebebinin ve çekişmenin kaldırılması yeterli olmamaktadır. Aksine gruplar nötr bir ortamda bir araya getirildiğinde düşmanlık ve güvensizliğin daha da alevlendiği gözlemlenmiştir. Ayrı gruplarda olan çocuklar beraber film izlerken bile laf dalaşı gibi yollarla birbirini taciz etmiştir. Dolayısıyla tarafları sadece fiziksel olarak bir araya toplamak düşmanlığı düşürme noktasında herhangi bir etki yapmamıştır.


                                                                                                                Elif Başak Aslanoğlu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Süpermen'i Beklerken (Waiting for 'Superman') Film Analizi

Waiting for  Superman sadece The Flaming Lips grubunun bir şarkısı değil. Aynı zamanda Amerikan eğitim sistemine eleştirel bir perspektiften bakan, ülke içerisindeki bireylerin okuma yazma oranlarını, eyaletlere göre başarılarını ele alan belgesel niteliğinde bir film. Filmi inovatif eğitimi de düşünerek yorumlayabilmek mümkün. Akademi ödüllü filmin yönetmeni Davis Guggenheim, düşük performanslı kent okullarını ‘bırakma fabrikaları’ olarak tanımlıyor ve bu kent okullara yönelik birtakım çözüm önerileri sunuyor. Film, devlet okulu sistemi içerisinde devam eden beş öğrenciyi konu alıyor. Eğitim sistemini iyileştirme adına eğitim reformcularının sunduğu çözümler filme gerçeklilik ve yararlılık katmasının yanı sıra günümüzün ilerleyen teknolojisi de düşünüldüğünde çözüm önerilerine birkaç şey daha ekleyebiliriz,  şöyle ki : Eğitimde teknolojiyi mutlaka bir amaç etrafında verimlice kullanabilmeli ve bu amacın kesinlikle öğrenci üzerinde işlevselliği de olabilme...

7.Koğuş Film Analizi

7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE Hepimizin merakla beklediği 7. Koğuştaki Mucize nihayet geçtiğimiz haftalarda vizyona girdi. Başrollerinde Aras Bulut İynemli, Deniz Baysal, Sarp Akkaya gibi isimlerin bulunduğu ve Mehmet Ada Öztekin yönetmenliğindeki filmi izlerken gözyaşlarımıza hakim olabilmek neredeyse hepimiz için imkansızdı. Henüz izleme fırsatını bulamamış okuyucularımız için de kısa özetlerle birlikte filmi karakter analizleri ve sosyal psikoloji bağlamında ele almak isteriz : Filmimiz, 7 yaşındaki kızı, Ova ile aynı zeka yaşına sahip olan Memo’nun haksızlıklarla mücadelesini, zihinsel yetersizliklerine rağmen evladı için her şeyi yapan bir baba oluşunu gözler önüne seriyor. Memo, bir gün koyunları otlatmaya çıkardığında başına hayatının dönüm noktası olabilecek bir talihsizlik gelir. Sözü geçer bir komutanın kızı oyun esnasında tehlikeli yerlere tırmanır ve Memo kıza gitmemesi için uyarılarda bulunurken, Ova ile aynı yaşlardaki küçük kız uçurumdan düşüp can verir. Bu esnada olay y...

Seyahat Üzerine Bir Röportaj

Okulumuzun kıymetli hocalarından Dr. Mustafa Otrar ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Öncelikle kendisini kısaca tanıyalım; 1971 Eskişehir (Merkez) doğumludur. İlkokulu (1982), ortaöğrenimini (1989) Eskişehir’de tamamladı. Aynı yıl girdiği Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Psikolojik Danışma ve Rehberlik Lisans Programı’ndan mezun oldu (1993). Rehber Öğretmen olarak Bingöl ve İstanbul’da görev yaptı. 1995 yılında Araştırma Görevlisi olarak Marmara Üniversitesi’ne göreve başladı. 1997 yılında Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde Eğitimde Psikolojik Hizmetler alanında yüksek lisansını tamamladı. Ocak 2006’da Doktora eğitimini tamamlayan Mustafa OTRAR, halen Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nde Ölçme ve Değerlendirme Anabilim Dalı Başkanı olarak çalışmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Genel olarak seyahatin hayatınızdaki yeri, ruh halinize etkisi nedir?  Hayatımdaki yerinden...