Ana içeriğe atla

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Dünya Kadınlar Günü kaynağını nereden alır? Ne zaman ve neden ortaya çıkmıştır? 8 Mart’ta kutlanmasının sebebi nedir? Kime göre kutlama, kime göre protesto niteliğindedir? Bu anlamlı günde bilinmeyen gerçekleri anlatmak, bilinenleri ise tekrar vurgulamak amacıyla sizleri bilgilendirmeye çalışacağım.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü Nasıl Ve Ne Zaman Başladı?

Hepimizin tahmin edebileceği gibi 8 Mart Dünya kadınlar Günü, kadınların mahrum bırakıldıkları haklarını talep etmeleri üzerine ortaya çıkmıştır. Diğer günlerden asıl farkı bir mücadele günü olmasıdır.  Bu hak mücadelesinin başlangıç noktasında kadın işçilerin işçi hareketi bulunuyor.

8 Mart 1857 yılı…

Bu günün başlangıç tarihi 1857 tarihine dek uzanıyor. İlk olarak ABD’nin New York kentindeki dokuma fabrikasında çalışan 40 bin kadın işçi, iş saatlerinin azaltılması ve hak edilen ücreti alabilmek için o güne kadar yapılmış en büyük eylemlerden birini başlattı. Bu eylemleri yatıştırmaya çalışan polis, patronlarının da desteğiyle eylemcileri fabrikaya kilitledi. Bu sırada çıkan yangında işçilerin barikat engelinden dolayı fabrikada sıkışıp kalmaları üzerine 129 kadın işçi o fabrikada yanarak can vermiştir. Eylemlerinin bu şekilde sonuçlanması, taleplerinin karşılanmamış olması, yıpratıcı çalışma şartları gibi olumsuzluklar kadın işçileri, daha da zorlayıcı bir duruma sokmuştur.

1910 yılı…

Danimarka’nın Kopenhag kentinde Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

Neden 8 Mart?

Neden 8 mart tarihi belirlendiği konusunda çeşitli sebepler bulunmaktadır. Birleşmiş Milletlerin benimsemiş olduğu neden ise 1917’de bir grup kadının yapmış olduğu yürüyüş ve grevle beraber Rusya’da çarlığın yıkılmasıdır. Bu durumun kadın yürüyüşüne dayandığı düşünülmektedir. İlk başta adı “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak belirlendi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında sosyalizmin yayılmasından çekinen anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşen çeşitli gösterilerde anılmaya başlanmasıyla Batı Bloku ülkelerinde daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti.

Ülkemizde 8 Mart Tarihçesi

Türkiye’de bu gün için girişimler iki komünist kız kardeş olan Rahime Selimova ve Cemile Nuşirnova tarafından başlatıldı. Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli haklar ve insancıl taleplerle kadınlarımız günlerini kutlamaya devam etmektedir.

Türkiye Açısından Kadın ve 8 Mart

Dünya genelindeki verilere göre Türkiye, cinsiyet eşitsizliğinde 145 ülke arasından 130. Sırada. Araştırmalara göre Türkiye’de bir erkeğin kazandığı her $100 için bir kadın $80 kazanıyor. Türkiye’de hala eğitim hakkından mahrum kalan çok sayıda kız çocuğu var. Kadına şiddetin örnekleri her gün karşımıza farklı boyutlarıyla çıkıyor. Aile otoritesinin çoğu zaman sadece kadınlar üzerinde kurulmaya çalışıldığının hepimiz farkındayız. Kadınların tek görevinin ‘anne olmak’ olduğu örnekler de çevremizde fazlasıyla mevcut. Bazı hak mücadeleleri veriliyor fakat bunlar karşılığını ne kadar bulabiliyor diye sorguladığımız bir ülkede yaşıyoruz maalesef. Nasıl ırk ayrımı konusunda hala bir yerlere gelemediysek,  cinsiyet ayrımcılığı konusunda da maalesef ki aynı durumdayız.  Erkeklerin yaptığı şeyleri normalleştirip kadınlara gelince ütopik bir gerçekçiliğe bürünmemiz toplumumuzun genel durumu, genel tutumudur.

Ülkemizin durumu kadınlar açısından iç açıcı olmasa dahi karamsarlığa kapılıp bir girdaba mahkum olmaktansa aydınlatabileceğimiz zihinler ve yıkabileceğimiz yanlış semboller olduğunu unutmamalıyız. Duyarlılık ve sağduyu sadece belirli mesleklere, inanç ve tutumlara özgü kalmamalı. Çevremizde her geçen gün örneklerini gördüğümüz ezilen kadınlara karşı da her birimiz bütünlük içinde duyarlı davranmalıyız. Toplum içinde kadınlara bakış tarzları, ‘daha duygusal, daha samimi yani daha aciz, zayıf’ tanımlamalarını bugün ne kadar yıkabilirsek yarınlar o kadar güzelleşecektir. Toplumumuzdaki insanlar kadınlar için bir ‘ideal’ oluşturdukları için bazı kadınların kendi ideallerini oluşturmaya fırsatı bile kalmıyor. Kadınlar üzerindeki sembolleştirmeler zihinlerden silinmediği sürece bütün kadınların eşit oranda haklarına kavuşması mümkün değildir. Bu konuda önemli olan şey, bizlerin ne yapabildiğidir. Sesini duyuramayan herkes için ses olmaktan öteye gidip kendi seslerini kendilerinin duyurmalarına imkan tanıyan bir toplum oluşturmalıyız.  

Sonuç Olarak

Protestolarla başlayan bir gün olarak tarihe geçen 8 Mart, kadınların istedikleri hakları gerçek anlamıyla elde edip, mutlu bir gelecek kurabildikleri ölçüde kutlama olarak adlandırılabilir. Verilen haklar, ancak korunabildiği ölçüde verilmiş sayılır. Kimi ülkede haklarını kazanmış olmanın coşkusuyla kutlanan, kimi ülkede kadınların hala haklarını aradığı bir gündür aslında. Diğer özel tarihler gibi belirli bir yönü yoktur. Yönünü belirleyen toplum ve insanlardır. Güçlü ve cesur bir hareketin izlerini taşıyan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün anlamı, kadınlara ‘sözde’ değil ‘gerçeklikte’ haklar tanımamızla, verdiğimiz değeri bir günle sınırlandırmadığımızda gerçekleşebilir. Kadınların kendini savunmak zorunda kalmayacağı, cinsiyet eşitsizliği konusunda savaşmasına gerek kalmayacağı nice 8 Martlar diliyoruz bütün kadınlarımıza.

8 Mart Dünya Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun.

Berna Öztürk

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Süpermen'i Beklerken (Waiting for 'Superman') Film Analizi

Waiting for  Superman sadece The Flaming Lips grubunun bir şarkısı değil. Aynı zamanda Amerikan eğitim sistemine eleştirel bir perspektiften bakan, ülke içerisindeki bireylerin okuma yazma oranlarını, eyaletlere göre başarılarını ele alan belgesel niteliğinde bir film. Filmi inovatif eğitimi de düşünerek yorumlayabilmek mümkün. Akademi ödüllü filmin yönetmeni Davis Guggenheim, düşük performanslı kent okullarını ‘bırakma fabrikaları’ olarak tanımlıyor ve bu kent okullara yönelik birtakım çözüm önerileri sunuyor. Film, devlet okulu sistemi içerisinde devam eden beş öğrenciyi konu alıyor. Eğitim sistemini iyileştirme adına eğitim reformcularının sunduğu çözümler filme gerçeklilik ve yararlılık katmasının yanı sıra günümüzün ilerleyen teknolojisi de düşünüldüğünde çözüm önerilerine birkaç şey daha ekleyebiliriz,  şöyle ki : Eğitimde teknolojiyi mutlaka bir amaç etrafında verimlice kullanabilmeli ve bu amacın kesinlikle öğrenci üzerinde işlevselliği de olabilme...

7.Koğuş Film Analizi

7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE Hepimizin merakla beklediği 7. Koğuştaki Mucize nihayet geçtiğimiz haftalarda vizyona girdi. Başrollerinde Aras Bulut İynemli, Deniz Baysal, Sarp Akkaya gibi isimlerin bulunduğu ve Mehmet Ada Öztekin yönetmenliğindeki filmi izlerken gözyaşlarımıza hakim olabilmek neredeyse hepimiz için imkansızdı. Henüz izleme fırsatını bulamamış okuyucularımız için de kısa özetlerle birlikte filmi karakter analizleri ve sosyal psikoloji bağlamında ele almak isteriz : Filmimiz, 7 yaşındaki kızı, Ova ile aynı zeka yaşına sahip olan Memo’nun haksızlıklarla mücadelesini, zihinsel yetersizliklerine rağmen evladı için her şeyi yapan bir baba oluşunu gözler önüne seriyor. Memo, bir gün koyunları otlatmaya çıkardığında başına hayatının dönüm noktası olabilecek bir talihsizlik gelir. Sözü geçer bir komutanın kızı oyun esnasında tehlikeli yerlere tırmanır ve Memo kıza gitmemesi için uyarılarda bulunurken, Ova ile aynı yaşlardaki küçük kız uçurumdan düşüp can verir. Bu esnada olay y...

Seyahat Üzerine Bir Röportaj

Okulumuzun kıymetli hocalarından Dr. Mustafa Otrar ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Öncelikle kendisini kısaca tanıyalım; 1971 Eskişehir (Merkez) doğumludur. İlkokulu (1982), ortaöğrenimini (1989) Eskişehir’de tamamladı. Aynı yıl girdiği Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Psikolojik Danışma ve Rehberlik Lisans Programı’ndan mezun oldu (1993). Rehber Öğretmen olarak Bingöl ve İstanbul’da görev yaptı. 1995 yılında Araştırma Görevlisi olarak Marmara Üniversitesi’ne göreve başladı. 1997 yılında Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde Eğitimde Psikolojik Hizmetler alanında yüksek lisansını tamamladı. Ocak 2006’da Doktora eğitimini tamamlayan Mustafa OTRAR, halen Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nde Ölçme ve Değerlendirme Anabilim Dalı Başkanı olarak çalışmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Genel olarak seyahatin hayatınızdaki yeri, ruh halinize etkisi nedir?  Hayatımdaki yerinden...