Uzun yıllar felsefenin içinde barınan
psikoloji alanının kökenleri aslında sandığımızdan daha eskiye dayanıyor. Antik
Yunanlar ve Romalılar bu konuda oldukça fikir sahibi. Terapi, tedavi, ruhsal
iyileşme antik çağlarda kullanılmaya başlanmış.
Antik Yunanlar için “Ruhu İyileştirme”
-psikoterapi ve psikiyatri uygulaması– amacına uygun olmanın ötesinde, tıp
mesleği içerisinde ufuk açıcı nitelikte çalışmalara konu olmuş ve günümüzde de
olmaya devam etmektedir. Biz çoğunlukla zihnin işleyişiyle ilişkili her şeyi
modern psikolojinin bir parçası olarak değerlendiriyoruz. Ancak Yunan bilge Thales’in
yaklaşık MÖ 600 yılında Latince ifade ettiği “Mens sana in corpore sano.” yani
“Sağlıklı bedende sağlıklı zihin.” sözünden de anlaşılabileceği gibi tıp ve
psikolojiyi bütün olarak ele almaktadırlar. (Waterhouse,1877). Fizyolojik semptomların psikolojik kökeni konusuna
dair ilk ışığı Thales yakmıştır.
Yunanlar ve Romalılar zihin
hastalıklarının, fiziksel sağlığı da etkileyen tıbbi durumlar olduğunu fark
eden ilk insanların arasındaydı. Kimi zaman bu durumları tedavi etmek adına
bazı garip yöntemlere başvurmuşlardı. Örnek olarak, birçok kişi histerinin
(Yunancada “rahim” ya da “hyster”) sadece kadınları etkileyen bir hastalık
olduğu ya da depresyonun banyo yaparak tedavi edilebilir
olduğu düşünülürdü. Antik Yunanlar kısmen, psikolojinin bilimsel bir
alan olarak önünü açarak depresyon veya iştah kaybı gibi psikosomatik
durumların anlaşılmasını sağladılar. (Rehwalt,2013). Binlerce yıl geçmişte
yaşamış insanlardan günümüze kadar psikosomatik belirtilerde değişim yaşanmış
mıdır? Yoksa hala atalarımızın semptomlarından devam mı ediyoruz, bir başka
merak konusu.
Platon, insan zihninin içyüzüne
ilişkin bir kavrayış geliştirmiştir. Psişenin zihni ve ruhu tanımladığı
belirten “İdealar Kuramı”nı geliştirmiştir. İdealar Kuramı ile Platon,
insan düşüncesinin ve dürtülerinin nasıl geliştiğini öğrenmeye çalışırken,
insan davranışıyla ilgili de bir çerçeve oluşturmuştur. (Rehwalt,2013) Platon,
ruhumuzun aklın atı ve arzunun atı olmak üzere iki at tarafından yönlendirilen
bir at arabasına benzediğini öne sürmüştür; arzunun atı bizi isteklerimize
doğru yönlendirirken, aklın atı bu istekleri inceler ve değerlendirir, doğru
olduğuna inandığı şeye göre arzunun bilenmesini sağlar.(Murphy,2010). Bu at metaforunun, psikanalitik kuramın kurucusu olan Freud’un ortaya attığı id, ego ve süperego
kavramlarını çağrıştırdığını söylemek mümkündür.
Ayrıca Platon’a göre ‘ruh’ ve ‘gövde’ ayrı şeylerdir.
Ruh, ölümsüz ve sonsuzdur ancak gövde, ölümlüdür ve nesne (madde) yasalarına
bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında psikolojinin doğa bilimi olarak kabul edilmesi
olanaksızdır. Ruhsal davranışları incelemek, değiştirmek, kontrol etmek mümkün
değildir. Ruh maddeden bağımsız bir oluşum olduğundan ötürü bulunduğumuz
dünyada onu incelemek imkansızdır, bu durum ancak zihnin ötesinde idealar
dünyasında gerçekleştirilebilir (Bruno,1996).
Platon’un öğrencisi olan Aristotales psikoloji biliminin temellerini oluşturan ilk kişi sayılabilir. Aristoteles, Platon'un ruh kavramına karşı çıkar ve farklı bir bakış açısı geliştirir. Ona göre ruhun bedenden bütünüyle ayrılıp kendi başına (idealar dünyasında) bir yaşam sürebileceğini düşünmek doğru değildir. Aristoteles, bedeni ruhun kendisini dile getirdiği bir araç olarak görmekteydi (Guthrie, 1999). Aslında Aristo günümüz penceresinden bakıldığında bütüncül bir bakış açısı geliştirmeye çalışıyordu. Ruh ve akıl kavramı ile ilgili derin düşünceler geliştiren Aristo, öğretmeni Platon ile ortak noktalarda buluşsa da resmin tamamına bakıldığında daha farklı bir düşünce sistemi oluşturmuştur.
Aristoteles, bilinci ve bilinçdışındaki varlığı belirleyen ilke ve kuralların bir ve aynı olmak zorunda olduğunu belirtmiştir. Bu görüşü nedeniyle, ona bilinçdışından ilk bahseden filozof denilebilir (Tarlacı, 2009). Aristoteles sonrası filozoflarda zihin kavramı, Aristoteles’inkinden faklı bir yola girmiş, Ortaçağ ve Yeniçağ filozofları, insan zihnini doğa ürünü gibi değil, bedenden ayrı kendi başına bir özmüş gibi düşünme eğilimi göstermişlerdir (Özakpınar, 2013)
Modern psikoloji, Platon’dan etkilenmekle birlikte, kuramlarını Aristoteles ekolü temellerine oturtmayı daha uygun bulmuştur. Genel olarak bakıldığında, Platon’un etkilerinin Alman psikolojisinde; Aristoteles’in ise, İngiliz ve Amerikan psikolojisinde yankı bulduğu söylenebilir (Bruno, 1996).
Psikoloji, bakıldığında yeni
bir bilim dalı gibi görünse de aslında sandığımızdan çok daha uzun süredir
hayatın içindedir. Bu yazıda Aristotales ve Platon üzerinde dursak da bu bilime
katkı sağlayan pek çok düşünür vardır. İnsanlar yaşamları boyunca kendileri,
ruhları, bedenleri hakkında düşünmüş ve varsayımlarda bulunmuştur. Binlerce yıl
önce yaşayan insanların günümüzde pek çok araştırma sonucu ulaştığımız
kavramların temelini attığını görüyoruz. Şu an yaşadığımız dünya antik
çağlardan çok farklı bir konumda olsa da o zamanda yaşayan insanlardan da çok
farklı mıyız? Tepkilerimiz, içsel süreçlerimiz insanoğlu olarak temelde hep
aynı durumlar üzerinde dönüp duran bir tekerlek sayılabilir belki de. Toplum olarak, geçmişin öğretisini yabana atmadan
gelişmek ve geliştirmek temel hedefimiz olmalıdır.
Burcu
Çiftçi
Rehwalt L. (2013)
Ancient classical roots of psychology. Electrum Magazine. (https://gorgondergisi.com/psikolojinin-antik-kokenleri/)
Korman, H. (2016).
Antik Felsefede Psikolojinin Artalanı. 21. Yüzyılda Eğitim Ve Toplum Eğitim Bilimleri Ve Sosyal Araştırmalar
Dergisi, 5(15),
363-382.
Bruno Frank J. (1996).
Psikoloji Tarihi (Çev. G. Sevdiren). İstanbul: Kıbele Yayınları
Özakpınar Yılmaz
(2013). Psikoloji Tarihi (2.Basım). Ötüken Neşriyat. İstanbul
Waterhouse J. (1877) “Bir annenin hasta çocuğunu Asklepios
Tapınağına getirişi”
Tarlacı Sultan (2009).
Bilinç, Antik Çağdan Bilincin Yeniden Keşfine. İzmir
Yorumlar
Yorum Gönder