26 Kasım Salı günü Doç.Dr. Azize
Nilgün Canel ve Uzman Psk.Dan. Tuna Şahsuvaroğlu hocalarımızla gerçekleştirdiğimiz
“Ötekileştirmeden Eğitim” başlıklı interaktif sohbetimizi sizler için derledik.
Keyifli okumalar dileriz.
Tuna ve Nilgün hocamız
sohbetlerine Aksaray’da otizmli çocuklara karşı velilerin gerçekleştirdiği
eylemin asıl sebeplerini konuşarak başladılar. Bunun temel sebepleri arasında
okuldaki öğretmen ve idarecilerin de etkisi olduğunu belirttiler. PDR bölümü
öğrencilerinin lisans hayatlarında özel eğitime yönelik yeterli dersler
almamalarına rağmen iş hayatlarında onlardan bu donanıma sahip olmalarının
beklendiğini anlatarak bu çelişki üzerinde durdular.
Nilgün H. : Özel eğitime ihtiyaç duyan
çocuklar birlikte mi eğitim görmeliler?
Tuna H. : Hayır, ülkemizde 1983 yılında
“kaynaştırma” eğitim modeline geçildi. Ancak bu sistem ülkemizde tam olarak
oturmadı. Kaynaştırma uygulaması hem farklı gelişim gösteren hem de normal
gelişim gösteren çocuğa faydalıdır. Günümüzde bu modelden daha bir üst kavram
olan “Bütünleştirme” modeli ortaya çıkmıştır.
Nilgün H. : Peki bu özel grubun içinde ne gibi
sendromlar yer almakta?
Tuna H. : Özel grubun yelpazesi çok geniş. Bir
uçta üstün yetenekli ve üstün zekalı çocuklar yer alıyor. Diğer ucunda görme
engelli, işitme problemli, zihinsel gerilik yaşayan, özel öğrenme güçlüğü çeken
öğrenciler var.
Nilgün H. : Peki bu alanın dışındakiler,
yardımcı olmaya nereden ve nasıl başlamalı?
Tuna H. : Özel eğitim anabilim dalı bütünleşme
modeline aykırı. Eğitim fakültesinde her anabilim dalı özel eğitim formasyon
bilgisiyle alana çıkmalı. YÖK’ün öğretmen yetiştirme müfredat programlarında
özel eğitim formasyon bilgisine daha çok yer vermesi gerekiyor. Bunun uzantısı
olarak da özel eğitim öğretmenliği bölümünün kapatılması gerekiyor. Aksi takdirde
bütünleşmeye aykırı hareket etmiş oluyoruz.
Nilgün H. : Bu öğrencilere olan
davranışlarımızda bilgi yetersiz olduğunda sezgilerimizle hareket ediyoruz. Koruma
içgüdümüz gibi. Bu acaba bazen hatalara yol açıyor mu?
Tuna H. : Öncelikle özel eğitim öğretmenliği
sabır, dayanıklılık yönünden güçlü olduğunu düşünenlerin seçmesi gereken bir
bölüm değildir. Sabır, tahammül etmek durumunda olunan olaylarda gösterilir. Benim
sabır kavramımın kapsamının içine çaba girmeye başladı. İnsan zor olana,
amaçlarını gerçekleştirmeye çaba harcar.Bu nedenle özel eğitime daha farklı bir
yerden bakıp yorumlamakta fayda var.
Nilgün H. : Ödül mü ceza mı?
Tuna H. : Bir şeyin altını harlayarak
ödüllendirmenin ya da men etme şeklinde
cezalandırmanın belki kısa vadede etkisi olabilir ama uzun vadede işe
yarayacağını, istendik davranışın önünü açacağını düşünmüyorum. Benim nihai
hedefim öğrencinin benden bağımsız şekilde hayatını devam ettirebilmeyi
başarmasıdır. Ödül mü ceza mı gibi ayrıma gitmemek gerekiyor. Çok basit
nüanslarla çocuk istendik davranışlara yönlendirilebilir.
Nilgün H. : Sosyal medyada çocukların
sergilenmesi kısmında etik bir problem var mıdır?
Tuna H. : MEB’in 2017 yılında yayınladığı genelgeye göre
öğretmenlerin kişisel ve kurumsal sosyal medya hesaplarında öğrencilerinin
fotoğraflarını yayınlaması yasak. Ancak buna aykırı hareket edenler hâlâ
görüyoruz.Peki bu neden tehlikeli? Deep internet ortamında bu fotoğraflar çocuk
pornografisi ve daha birçok kötü alanda kullanılabiliyor. Dolayısıyla dikkatli
davranmakta fayda var.
Bilge H. : Sağırların dünyasını anlamanız
açısından “Sesleri Görmek” kitabını öneririm. Sağırların iletişim dili
genellikle işaret dili olduğundan ve eğitim sistemimiz buna uygun olmadığından
eğitim haklarından yararlanamıyorlar.
Nilgün H. : İşitme engelli demek yerine sağır
kelimesini kullanmanın sebeplerinden bahsedebilir misin?
Bilge H. : Kendisini sağır olarak tanımlayan,
sağır kimliğini yaşayan ve bu kültürün bir parçası olduğunu düşünen işitme
kaybı olan bireyler kendilerine sağır olarak hitap ediyorlar. Bende daha
kültürel perspektiften baktığın için sağır kelimesini tercih ediyorum.
Nilgün H. : İşitme engellilerin tek bir
alfabelerinin olmaması veya konuştukları dilde zaman kiplerinin olmaması
aslında başka bir zihin yapılanması demek. Genel olarak bakacak olursak işitme
engellilerin neye ihtiyaçları olduğunu bize söyleyebilir misin?
Bilge H. : Sağır biri için asıl problem
iletişimsizlikten başlıyor. Bunun yanı sıra inanılmaz bir kültür var. O yüzden
o kültürün içinde var olarak başlayabiliriz. En temelde iletişimsizlik ve
sonrasında kültürün dışlanmış olmasıyla ilgili sorunlar yer alıyor.
1)
Down
sendromluların çalıştığı kafeler açılıyor, bu sizce bütünleşmeye aykırı değil
mi?
Tuna H. : Down
kafeler, engelliler sarayı kapatılmalı. Bütünleştirmeye aykırı, ötekileştiriyor
ve ayrıştırıyor.
2)
İşitme
ve görme engellilerde sürekli kalıntıların kullanılmasından söz ediliyor. Bununla
ilgili nasıl bir çalışma yapılabilir?
Tuna H. :
İki dillilik, üç dillilik gibi sıkıntılar çocukta sorun varmış gibi
algılanmasına yol açabiliyor. Evet, kalıntıdan yararlanmak kıymetli ancak tek
kural olarak bakmadan karşınıza gelen öğrencinin ihtiyacına göre kalıntıya yer
verme şeklini değerlendirmekte fayda var.
3)
Milli
eğitimin desteklediği eğitim programı konuşma desteğine odaklanmış durumda. İşaret
diline yer verilmiyor. Bütünleştirme açısından bakarsak sizce neden işaret dili
desteklenmiyor?
Bilge H. :
Çünkü eğer çocuklar işaret dili öğrenirlerse sözel dili kaybedeceklerini düşünüyorlar/düşünülüyor.
Bu nedenle işaret dili uzun yıllar yasaklı kaldı.
Tuna H. :
Çocuğun ihtiyacına uygun olan iletişim kanalının kullanılıyor olmasını daha
mantıklı buluyorum. Türkiye için işaret dili tek yöntemdir demek sözel işitsel
dile ihtiyacı olan birini kaybetmek demektir. Dolayısıyla karşımızdaki çocuğun
ihtiyacına uygun iletişim kanalını seçebiliyor olmak daha manidar.
Hocalarımıza değerli görüşleri için tekrardan teşekkür ediyoruz.
Elif Ece Çınar
Elif Ece Çınar
Yorumlar
Yorum Gönder