“İyi
ilişki, zorlamadan ve şiddetten uzak olandır.” Peki, nedir bu şiddet? Özellikle
ülkemizde kadına uygulanan biçimiyle görüyor ve duyuyoruz. Şiddet türlerinden
bahsederken sınırlarımızdan da bahsedeceğiz. Çünkü biz sınırlarımızı korumayı
öğrendiğimizde şiddetin de farkına varabiliriz.
Fiziksel
sınır, iki kolumuzu açtığımızda içine giren her şey ve her yerdir. Fiziksel
şiddete baktığımızda istemediğimiz, partnerimizin fiziksel güç ve zorlanmaya
dayalı olarak bize yaptığı her şeydir. Genelde erkeğin kadına güç ve otorite
bazlı davranışları olarak ortaya çıkıyor. İtmesi, çekmesi, eşya fırlatması,
yumruk atması hatta öldürmesine kadar gidebilir.
İlişkide
şiddet kavramının tanımına baktığımızda ısrarla ve artarak devam etmesi
gerektiğini görmekteyiz. Ayrıca toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı
olduğunu söylemek gerekiyor. İnsan dünyaya geldiğinde biyolojik cinsiyeti
vardır ama büyüdükçe toplumun cinsiyete yüklediği roller onun toplumsal
cinsiyetidir.
Güçlü,
cesur, başaran rolleri erkeğe, zayıf, yardıma muhtaç rolleriyse kadına
atfedilir. Hatta masallarda bile hep kurtarılan prenses, kurtaran prenstir.
Günümüzde daha toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat eden masallar ortaya çıksa
da hala bu tutumlar ortadan kalkmış sayılmaz.
Sünnette,
reglde, evlilik süreçlerinde vs hep aynı cinsiyet rollerini görüyoruz. Bu da
kadının erkek tarafından bastırılmasını, kısıtlanmasını hatta kadına uygulanan
şiddeti toplum gözünde kabul edilir bir konuma sokabiliyor. Yani aslında
şiddetin temelinde toplumsal rolleri görüyoruz.
Şiddeti
farklı isimlerde görüyoruz. Evlilik sonrasında aile içi şiddet, evlilik
öncesinde de flört şiddeti olarak adlandırılıyor. Hepsinin genel adına ise
yakın partner şiddeti diyoruz.
Fiziksel
şiddetten biraz bahsettik. Ama aslında istenmeyen her türlü bedensel temas
fiziksel şiddete giriyor. Diğer yandan, biz sadece fiziksel şiddeti fark
ediyoruz ve şiddetin görünen kısmı fiziksel şiddet.
Ama
bir şiddet var ki o da en yaygın şiddet türü ve sonrasında fiziksel şiddete
hatta cinayete kadar varabiliyor: psikolojik şiddet. Duygusal şiddet, sözel
şiddet isimleriyle de adlandırılıyor. Fark etmek diğer şiddetlere göre daha
zor. Burada sürekli partneri tarafından aşağılanan, küçümsenen, mahrum
bırakılan hatta tehdit edilen bir partner durumu oluyor.
Günümüzde
psikolojik şiddetle birlikte giden bir de dijital şiddet var. Sosyal medya
hesaplarının şifrelerini istemesi, kimlerle arkadaş olunduğuna sürekli
karışılması, aynı zamanda cinsel şiddete de giren cinsel içerikli fotoğraf
istemesi ya da talep olmadan cinsel içerikli fotoğraf yollaması, örnekler
artırılabilir. Tüm bunlar dijitalleşmiş bir duygusal şiddet örneğidir.
Bunlar
tehlikeli davranışlar olarak görülmeyebiliyor, yapar geçer gibi bakılıyor ama
zamanla artabiliyor ya da başka şiddet türlerine de dönüşebiliyor.
Diğer
bir şiddet türüyse fiziksel şiddetten sonra en çok görünür olup en az
paylaşılır olan “cinsel şiddet”. Partnerlerden birinin diğerini cinselliğe
zorlaması, istemeden dokunup öpmesi, doğum kontrolünün önüne geçmesi, cinsel
birliktelik sırasında utandırması, hayır cevabını kabul etmemesi örnek
verilebilir. Bunu hediyelerle, ısrarla, baskıyla evete çevirmeye çalışması,
yani onayını inşa etmesi de cinsel şiddettir. Evli bireylerde de istemeden cinsel
ilişkiye girilmesi tecavüzdür.
Travma
konusuna giriş yapacak olursak; travma nedir ve neler yaşanır, güvenli ilişki
nasıl olur konularına giriş yapmak istiyorum. Travma Yunancada yaralamak,
delmek anlamında kullanılıyor. Doğrudan ya da dolaylı olarak örseleyici
davranışlar yaşamak ya da bunlara tanıklık etmek diyebiliriz.
Beklenmedik
bir olaya verilen beklendik tepkidir travma. Travma yaşayan kişilerin
psikolojik bütünlüğü bozulduğundan dolayı dünyayı daha tehditkar bir yer olarak
algılarlar. Bu yüzden herkesi güvenilmez görürler, geçmişle bugün arasında
bağlantı kurmakta zorlanırlar, yalnızca yaşadıkları travmatik anı ya da anıları
canlı olarak hatırlarlar.
Başlarına
geleni anlatmakta da çok zorluk çekerler. Travma anını yeniden yaşamaktan
çekindikleri için duygularını dile getirmekten de kaçınırlar. Ayrıca somatik
olarak da, bedenlerinde de problemler yaşayabilirler. Kendilerini korumakta
travma sonrasında sıkıntılar yaşadıkları için travmanın tekrarlanma olasılığı
da artıyor.
Travmaya
uğramış bir danışan geldiğinde neler yapmalıyız ondan bahsetmek istiyorum.
Çünkü travmayla çalışırken terapi sürecinde hatalar yapılabiliyor. Mahremiyeti
ihlal edebiliyoruz, karşımızdakinin hikâyesini küçümser gibi ya da fazla
etkilenerek onunla konuşabiliyoruz. Bu sadece terapi odasında değil bize
arkadaşımız anlattığında vs de olabiliyor.
Bunlar
dışında mağduru da suçlayabiliyoruz. Duyarsız davranmak, karşıdakini
dinlememek, ya da yersiz bir güven vermek (her şeyi halledebiliriz gibi), çok
soru sorarak alanını ihlal etmek de yapılan hatalar arasındadır.
Tutumumuz
nasıl olmalı? Ona travmayı paylaşma cesareti vermeliyiz. Yaşadığı travmayı onun
izin verdiği ölçüde, anlayışlı biçimde yaklaşmak ve bunu ona hissettirmek
önemlidir. Başta daha açık uçlu sorularla onun anlatmasını kolaylaştırmak,
terapötik ittifak kurduktan sonra olayı öğrenmeye çalışmak, abartılı
ifadelerden kaçınarak onu desteklemek de yapılması gerekenlerdendir.
Karşımıza
gelen kişi travmatik deneyim yaşamamış da olsa, örneğin partneriyle yaşadığı sorunlardan
bahsediyor olabilir size, anlattıklarından şiddete karşı tutumu belli eden
davranışların izlerini takip etmek de önemlidir. İlişki içerisinde birey bunu
fark etmeyebilir ya da kendine değil çevresine davranışından rahatsız olabilir.
Bunu ve işaretlerini danışana fark ettirmek de anlamlı diyebiliriz.
Bir
yandan da ilişki mitleri diye bir şey var: “Seven insan kıskanır, ilişkide
çiftler tüm vakitlerini birlikte geçirir, kişisel sınırın olmadığı ilişkiler
daha iyidir, erkekler cinsel dürtülerini kontrol edemezler, şiddet uygulayan
her zaman erkektir.” gibi mitler toplumumuzda çok kabul görmüştür.
Yorumlar
Yorum Gönder